124 research outputs found

    Representation of the cartoon controversy on the U.S. newspapers

    Get PDF
    Cartoon Crisis composed one of the most comprehensive international security problems of the last decade. A Danish newspaper, Jyllands-Posten, published 12 cartoons to satirize Prophet Mohammed in September 2005 which resulted in boycotts, anger and violent protest and thus a global conflict. The dispute over the cartoons has brought out the questions about the relations between the Islamic World and the West, the role of media on those relations, the limits of freedom of speech and right to protests and violence. This study aimed to find out how the cartoon controversy was represented in the US news media and the difference between newspapers depending on the rate of Muslim population in their circulation area.  A content analysis of Detroit Free Press, Herald News, Omaha World-News and Wyoming Tribune-Eagle newspapers are used to test the hypothesis about the publication of the cartoons and reaction of the Muslims to this issue. The findings suggest that the newspapers published in Muslim diverse communities are likely to draw more attention to the controversy. However, the difference is not significant. All of the four newspapers present negative views not only about the publication of the cartoons but also the reaction of the Muslims

    Classification Methods For Motor Imagery Based Brain Computer Interfaces

    Get PDF
    Tez (Doktora) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016Thesis (PhD) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2016Beyin bilgisayar ara yüzü (BBA), son yıllarda oldukça gelişme sağlayan bir araştırma konusudur. Oyun ekipmanlarından yapay organlara kadar çok çeşitli alanlarda kullanım alanlarına sahip BBA teknolojisinin temel amacı, BBA kullanıcısının beyni ve elektronik bir cihaz arasında herhangi bir çevresel sinir yollarına bağlı olmayan aracısız bir haberleşme kanalı kurmaktır. Motor hareket hayali (MHH), kullanıcının, motor bir hareketi hayal etmesi sırasında alınan beyin sinyallerinden o hareketin tahmin edilmesi esasına dayanan bir BBA yöntemidir. Bağımsız bir BBA türü olması ve pratik olması gibi nedenlerden dolayı, motor hayali çeşitli BBA türleri arasında en popüler olanıdır. Motor hareket hayali sinyalleri beyinin motor korteks olarak adlandırılan, istemli hareketlerden sorumlu bölgesinden elde edilir. Bu sinyallerin alınması için fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI), pozitron emisyon tomografi (PET), Elektrokortikogram (EKoG) ya da Elektroansefalografi (EEG) gibi işaret alma metotları kullanılabilir. Bu sinyal türleri içerisinde pratik, ucuz, hızlı ve girişimsiz bir yöntem olduğundan, genellikle EEG tercih edilir. Popüler olmasına rağmen, motor hareket hayali işaretlerinin sınıflandırılması oldukça zordur. Bunun temel nedeni ise, düşük uzamsal çözünürlüktür. Düşük uzamsal çözünürlük nedeniyle motor hareket hayali ile ilişkili sinyaller beynin farklı bölgelerinde bulunan başka sinyal kaynakları ile karışır ve bu, elde edilen EEG sinyalinden motor hareket hayali sinyallerinin ortaya çıkarılmasını güçleştirir. Ayrıca motor hareket hayali sinyal karakteristiklerinin kişiden kişiye hatta aynı kişi için zamanla değişebilir olması, sınıf sayısının sınırlı olması, EEG işaretinin durağan olmaması ve deneklerin motor hareketlerin hayal edilmesi konusunda tecrübesiz olması da bu tarz işaretlerin sınıflandırılmasını güçleştiren unsurlardandır. Tezin giriş kısmında BBA hakkında temel bilgiler ve önemli BBA metotlarından bahsedilmiştir. Bu BBA metotları şu şekilde sıralanabilir: i) Durağan görsel uyarılmış potansiyel (Steady state visual evoked potentials) tabanlı BBA, ii) P300 tabanlı BBA, iii) Yavaş kortikal potansiyeller (Slow cortical potentials) tabanlı BBA, iv) Kortex-neron aktivasyon potansiyeli (Cortical-neuronal activation potentials) tabanlı BBA, v) Motor hareket hayali (Motor imagery) tabanlı BBA. Tez çalışması konusu motor hareket hayali olduğu için, MH hakkında detaylı bilgiler verilmiştir. MH sinyallerinin fizyolojik temelleri, sinyal karakteristikleri, MH sinyallerinin işlenmesi sırasında karşılaşılan zorluklar gibi konulara değinilmiştir. Ardından, motor hareket hayali işaretlerinin sınıflandırılmasına yönelik ayrıntılı bir literatür araştırması sunulmuştur. Motor hareket hayali sırasında, motor korteks bölgesinde olay ilişki senkronizasyon (event related synchronisation, ERS) ve olay ilişkili desenkronizasyon (event related desynchronisation, ERD) olarak adlandırılan güç değişimleri meydana gelir. ERD, belirli bir frekans bandında ölçülen işaretteki güç düşümüne, ERS ise belirli bir frekansta ölçülen işaretteki güç artışına karşılık gelir. Motor hareket hayali sırasında en belirleyici işaret, 8-16 Hz arasındaki µ bandındaki güç düşümüdür. Ayrıca 20-30 Hz arasında da ERS işaretleri motor hareket hayali ile birlikte görülmektedir. Çalışmada motor hareket hayali olarak adlandırılan, kişinin kaslarını hareket ettirmesi ya da ettirmeye niyetlenmesi sırasında beynin motor korteks bölgesinde ortaya çıkan güç değişimlerini analiz eden beyin bilgisayar ara yüzü konusunda mevcut sınıflandırma metotları araştırılmış ve tez çalışmasında yeni metotlar geliştirilmiştir. Bu çalışmada, motor hareket hayali işaretlerinin sınıflandırılması için yeni metotlar geliştirilmiştir. Bu amaçla literatürdeki mevcut metotlar ile beraber, tez kapsamında geliştirilen metotlar sunulmuş ve tüm bu metotların sınıflandırma performansları incelenmiştir. Metotlar kısmında, MH sınıflandırmasına yönelik literatürdeki belli başlı yöntemler anlatılmıştır. Öncelikle, MH sınıflandırmasına yönelik genel bir çerçeve çizilmiş, ardından, her bir işlem adımı detaylı bir biçimde, literatürdeki mevcut yayınlardan bahsedilerek anlatılmıştır. MH sınıflandırmada çok önemli bir uzamsal sınıflandırma metodu olan "Ortak uzamsal örüntüler" (Common Spatial Patterns, CSP) metodu anlatılmış ve CSP metoduna yapılan iyileştirmelerden bahsedilmiştir. Metotlar kısımda, Tezin katkılarından ilki olan "Görev ilişkili & uzamsal düzenlemeli ortak uzamsal örüntüler" (Task Related & Spatially Regulaized Common Spatial Patterns, TR&SR-CSP) isimli çalışma anlatılmıştır. Bu çalışmada düzenlenmiş bir CSP metodu önerilmiştir. Metot motor hareket hayali sinyallerinin beyindeki oluşum noktalarını kullanan bir düzenlenmiş (regularized) CSP metodudur. Bu metotta, uzamsal filtrelerin eğitimi sırasında özel olarak hazırlanmış bir ceza matrisi oluşturma algoritması tanıtılmıştır. Bu ceza matrisi, verilen görevlere ilişkin motor korteksteki konumları göz önünde bulundurarak uzamsal filtrelerin korteks üzerinde bu bölgelere odaklanmasını sağlamıştır. Çalışma sonuçları incelendiğinde, fizyolojik verilerle uyumlu sonuçların elde edildiği gözlemlenir. Çalışma 2014 senesinde biyo-informatik ve biyomedikal mühendisliği uluslar arası konferansı" (IWBBIO) konferansında sunulmuştur. Metotlar kısmında ikinci olarak CSP'nin eksikliklerine değinilerek "Uzamsal filtre ağı" (Spatial Filter Network, SFN) metodu sunulmuştur. Bu metot, bir uzamsal filtre ve bir sınıflandırıcının birlikte optimizasyonunu sağlayan çok katmanlı bir yapıdır. Önerilen yöntem, CSP metodunun iki problemini adresler ve bunlara çözüm arar. Bu problemler, i) CSP metodunun yalnızca sınıflar arası saçılımları iyileştirmesi, buna rağmen, sınıf içi saçılımlar ile ilgilenmemesi, ii)CSP metodunun sınıflandırma performansı ile değil, verilen optimizasyon fonksiyonunu iyileştirmeye çalışmasıdır. SFN ise eğitim kümesindeki her elemanı tek tek ağa sunarak, hem uzamsal filtreyi, hem de sınıflandırıcıyı eğitir. SFN ağının eğitimi için yapay sinir ağlarında kullanılan geriye yayılım yöntemi kullanılmıştır. Bunun için ağa sunulan her eğitim kümesi elemanı için ağın oluşturduğu çıkış incelenmiş ve hem uzamsal filtre ağırlıkları, hem de sınıflandırıcı ağrırlıkları güncellenmiştir. Optimizasyon yöntemi olarak yapay sinir ağlarının eğitiminde kullanılan Levenberg-Marquardt (LM) ve back propogation (BP) metotlarından yararlanılmıştır. Tez içersinde SFN metodunun çalıştırılmasına ve eğitimine yönelik matematiksel denklemler sunulmuştur. SFN metoduna ilişkin yayın, PLoS One isimli dergide yayınlanmıştır. Metotlar kısmında son olarak uzamsal – spektral filtreleme metotlarına değinilmiştir. Bu metotlar hem uzamsal hem de spektral düzlemde optimizasyonlar yapmaktadırlar. CSP basitliği ile beraber güçlü bir metot olmasına karşın, bazı eksiklikleri vardır. Motor hareket hayali tabanlı beyin bilgisayar ara yüzlerinde CSP'nin başarısı büyük oranda ERD (olay tabanlı desenkronizasyon) ve ERS (olay tabanlı senkronizasyon) olarak adlandırılan fizyolojik fenomenlere bağlıdır. Halbuki pratikte ERD'nin bulunduğu frekans bandı kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu, pratik bir BCI tasarlarken karşılaşılan en büyük problemlerden biridir. Yakın zamana kadar CSP kullanılırken frekans bandı ya geniş bant kullanılarak tanımsız bırakılmaktaydı ya da manüel ayarlanmaktaydı. Genel olarak, CSP'yi EEG işaretini filtrelemeden ya da uygun olmayan bir frekans bandında filtreleyerek uygulamak düşük bir sınıflandırma başarımı verecektir. Bu durumda yapılacak bir iş, zaman harcayıcı bir araştırmalar ve bazı manüel ayarlamalar ile her bir denek için en iyi frekans bandını bulmak olacaktır. Bu şekilde sınıflandırmanın başarımı artırdığı gösterilmiş olsa da, zaman harcayıcı ve zahmetli bir iştir. Bu nedenle son zamanlarda uzamsal filtrelerin frekans filtreleri ile eş zamanlı optimizasyonuna ilişkin yöntemlerin araştırılması oldukça önem kazanmıştır. Bu nedenlerden dolayı, CSP gibi sadece uzamsal düzlemde çalışan metotlar yerine filtrelerin spektral karakteristiklerinin de otomatik olarak iyileştirilmesi amaçlanıştır. Literatürdeki mevcut spatio-spectral metotlar anlatılmış ve tezin son çıktısı olan "Filtre bankası temelli ortak uzamsal örüntüler" (Filter bank common spatio spectral patterns, FBCSSP) isimli, hem spektral hem de uzamsal düzlemde filtre iyileştirilmesi yapan bir metot geliştirilmiştir. Sunulan metot, çeşitli frekanslarda filtreleme yapan bir filtre bankası ve arka arkaya dizilmiş iki adet CSP katmanından oluşur. İlk CSP katmanı, her bir filtre bankası çıkışını uzamsal olarak filtreler böylece, EEG işareti dar bantlarda uzamsal filtrelenmiş olur. İkinci CSP katmanı ise ilk katmandan gelen uzamsal filtrelenmiş işaretleri alarak en önemli işaretleri ortaya çıkartmaya çalışır. Bu nedenle ikinci katman bir nevi frekans seçimi yapmaktadır. İki CSP katmanı ise spatio-spektral bir filtre yapısı oluşturmuş olur. Sonuçlar incelendiğinde, yüksek sınıflandırma başarımlarına ulaşılabildiği görülmektedir. Sunulan çalışma "Biyo-medikal ve biyo informatik alanlarında bilgi teknolojileri" (ITBAM 2016) isimli konferansta sunulmak üzere kabul almıştır. Çalışma "Bilgisayar bilimlerinde konferans notları" (LNCS) isimli dergide yayınlanacaktır. Sonuçlar kısmında, kullanılan veri kaynaklarından bahsedilmiş, veri kümelerinin özelliklerinden bahsedilmiştir. Daha sonra, sonuçların elde edilmesine yönelik bir çerçeve sunulmuş ve yapılacak değerlendirmeler anlatılmıştır. Ayrıca sonuçlar elde edilirken kullanılan metotlara ilişkin bütün parametre ayarlamaları detaylıca sunulmuştur. Sonuçlar kısmında hem sayısal hem de görsel sonuçlar karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Sonuçlar incelendiğinde, önerilen metotların başarılı sonuçlar elde ettiği görülmüştür. Literatürdeki diğer metotlara ilişkin sonuçlar ile değerlendirildiğinde, önerilmiş metotlardan elde edilen sınıflandırma performansları ümit vericidir. Önerilen metotların çalışılan veri kümelerinde performansı yukarı çektiği görülmektedir. Sayısal performans değerlendirmesinin yanında ayrıca, önerilen metotların motor hareket hayali fizyolojisi ile uygunluğu elde edilen uzamsal ve spektral filtrelerin analiz edilmesi ile gözlemlenmiştir. Bütün bu sonuçlar önerilen metotların etkili ve başarılı olduğunu göstermektedir.Brain computer interfacing (BCI) is an emerging topic which is applied to several areas from gaming equipment to health assistive devices. BCI technology aims establishing a direct communication pathway between the user's brain and any electronic device. Motor imagery is a BCI methodology in which the user's imagining of moving a limb is detected without any actual physical movement. Among different BCI techniques, motor imagery is the most popular BCI methodology because of its practicality and being an independent BCI method. Generally, electroencephalogram (EEG) is used for acquiring motor imagery signals since it is a practical, cheap, fast and non-invasive technique for analyzing brain signals. However, classification of motor imagery signals is a challenging topic. Poor spatial resolution of EEG signal makes it difficult to clearly extract motor imagery signals directly. Poor spatial resolution causes motor imagery signals to be mixed up with the signals from the signal sources in the brain which are much stronger. In this study, novel methods for classification of motor imagery signals were developed. For this purpose, existing methods and proposed methods were presented and their classification performances were analyzed. In this thesis, firstly, BCI concept and main BCI methodologies were presented. Motor imagery paradigm and physiological sources and main properties of motor imagery signals were described. Then, an extensive literature review about classification of motor imagery signals was exhibited. Next, the state of art method in the motor imagery classification called common spatial patterns (CSP) method was analyzed and then, regularized CSP methods which addresses some drawbacks of CSP were described. Next, the first contribution of this thesis, task related & spatially regularized CSP method was presented as a regularized CSP algorithm. After that, the second contribution of this thesis, a spatial filtering and classification structure named spatial filter network (SFN) method was presented. After presenting the spatial filtering algorithms, spectral and spatial filtering methodologies were presented. In this manner, a spatio-spectral filtering method called filter bank common spatio-spectral patterns (FBCSSP) method was proposed. Before running the proposed methods, datasets used in the study were introduced. Then, selected configurations of the methods were described. Obtained results of the proposed methods of this study are promising. Their performance evaluations were reported along with important methods from the literature. Developed methods increased the classification performance of the given datasets. Also the physiological suitability of the proposed methods was demonstrated by analyzing obtained spatial and spectral filters. Results showed the effectiveness of the proposed methods.DoktoraPh

    A Case of Juvenile Ankylosing Spondylitis associated with Familial Mediterranean Fever

    Get PDF
    An eight year old male who was detected to have homozygous M694V mutation in the examinations for recurrent abdominal pain and familial history of Familial Mediterranean Fever (FMF) and who was then diagnosed with Juvenile Ankylosing Spondilitis (JAS) upon examination for hip joint pain was presented. This case was presented to emphasize the importance of high suspicion for JAS in FMF cases with atypical joint findings

    The effects of oilseed variety and transesterification method on biofuel production and quality

    Get PDF
    Tükenmekte olan enerji kaynakları yenilenebilir enerji konusunu dünyanın gündemine taşımıştır. Bitkisel ürünlerden biyoyakıt eldesi konusunda giderek artan çalışmalar üretim maliyeti ile birlikte elde edilen ürünün kalitesini de optimize etme noktasına ulaşmıştır. Temel olarak hammadde çeşidi ile üretim yönteminin elde edilen biyodizel kalitesinde etkileri bulunmaktadır. Kanola, ayçiçek, soya, aspir, pamuk, fındık, yağ keteni, mısırözü, palmiye ve jatropa gibi yağlı tohum bitkileri ile hayvansal yağlar, yağ teknolojileri yan ürünleri ve bitkisel yağların rafinasyonunda kullanılan ağartma toprakları biyozidel üretiminde kullanılabilmektedir. Genel olarak bitkisel yağların katalizör eşliğinde kısa zincirli bir alkol ile reaksiyonunu içeren biyodizel üretimi konvansiyonel transesterifikasyon olarak tanımlanmaktadır. Son zamanlarda ise yağlı tohumlardan ham yağ üretimine gerek kalmadan doğrudan gerçekleştirilen reaksiyona ise in situ transesterifikasyon adı verilmektedir. Bu yöntem ürün kalitesinin yanında maliyeti ve üretim süresini de etkilemektedir. Her iki transesterifikasyon yönteminde de yağ:alkol molar oranı ile katalizör tipi ve miktarı da kaliteye etki etmektedir. ASTM D6751 standartları biyodizelin kinematik viskozitesi, bulutlanma noktası, asit sayısı, oksidasyon stabilitesi gibi kalite parametreli ile ilgili limitleri içermektedir. Bu çalışmada özellikle son yıllarda yapılan çalışmalardan farklı hammaddelerin ve farklı üretim proseslerinin biyodizel üretimine ve kalitesine etkileri derlenmiştir.Renewable energy are popular in the world recently because of wasting energy resources. The studies on the biofuel production from vegetable products has reached to the point of working to optimize the quality of the products with the production costs. Basically, variety of raw materials and biofuel production methods has effects on the quality of biofuel. Oilseed crops such as canola, sunflower, soybean, safflower, cottonseed, nuts, oil flax, corn, palm and jatropa, and animal fats, by products of oil technologies and bleaching earth used in the refining of vegetable oils can be used in biodiesel production. In general, the production of biodiesel the reaction of vegetable oil comprising a short chain alcohol in the presence of a catalyst is defined as conventional transesterification. Recently, the reaction applied directly, without the production of crude oil from oil seeds, are called as in situ transesterification. This method affects the cost and production duration besides product quality. Oil:alcohol molar ratio, catalyst type and amount influence the quality in both transesterification methods. ASTM D6751 standards include limits on the quality parameters such as kinematic viscosity, cloud point, acid number, oxidation stability for biodiesel. In this study, the effects of different raw materials and different production processes on the quality of biodiesel according to the recent studies have been reviewed

    Türkiye’de et tüketimi ve sürdürülebilirlik

    Get PDF
    This study was carried out to determine the amount of meat consumption by adult individuals and its affecting factors in Turkey and to evaluate them within the framework of sustainable nutrition and climate change. The study was completed with 613 adult individuals between 1-31 March 2021. It was determined that the average red meat consumption was per capita 49.34 +/- 53.73 g/day Those with an income of more than 15000 Turkish lira consumed 45.95 g more red meat than those with an income of less than 3000 Turkish lira. "Taste" was the most commonly cited reason for consuming red meat. While 60.8% of the participants reported that they would reduce their red meat consumption for environmental health, 76.7% of them stated that they would not consume artificially produced red meat. In this study, it was determined that women consumed less meat group foods than men and participants with lower incomes consumed less than those with higher incomes. The amount of red meat consumption was found to be about half of the global average. More studies are required to evaluate the effect of nutrition style on climate change in Turkey.Bu çalışma, Türkiye’de yetişkin bireylerin et tüketim miktarını ve etkileyen faktörleri belirlemek ve sonuçları sürdürülebilir beslenme ve iklim değişikliği çerçevesinde değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Çalışma verileri 1-31 Mart 2021 tarihlerinde 613 yetişkin bireyden toplanmıştır. Çalışmada kırmızı et tüketiminin ortalama kişi başı 49,34±53,73 g/gün olduğu belirlenmiştir. Geliri 15000 TL üstü olanların, geliri 3000 TL altı olanlara göre 45.95 g daha fazla kırmızı et tükettiği belirlenmiştir. Kırmızı et tüketme nedeni olarak “lezzet” en çok belirtilendir. Katılımcıların %60,8’i çevre sağlığı için kırmızı et tüketimini azaltabileceğini bildirirken, %76,7’si yapay olarak üretilmiş kırmızı eti tüketmeyeceğini belirtmişlerdir. Bu çalışmada kadınların erkeklerden, düşük gelirlilerin de yüksek gelirlilerden daha az miktarda et grubu besinleri tükettiği belirlenmiştir. Kırmızı et tüketim miktarı küresel ortalamanın yaklaşık yarısı kadar bulunmuştur. Türkiye’de beslenme tarzının iklim değişikliğine etkisini değerlendirecek daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır

    Depressive Symptoms in a General Population: Associations with Obesity, Inflammation, and Blood Pressure

    Get PDF
    To determine whether obesity, inflammation, or conventional risk factors are related to depressive symptoms (DeprSy) in the general population. Responses to 3 questions served to assess sense of depression. Body mass index (BMI), C-reactive protein (CRP), and other epidemiologic data of participants were available. In 1940, individuals who consulted a psychiatrist in the preceding year, or felt depressed (together DeprSy), 248 were female. Logistic regressions for adjusted associations of BMI with DeprSy were not significant as was serum CRP level. Diabetes and, in men, fasting glucose concentrations were associated with DeprSy. Systolic blood pressure (SBP) was robustly inversely associated with DeprSy in diverse models at ORs of 0.74 (95%CI 0.63; 0.89) independent of confounders, including antihypertensive and lipid-lowering medication. The use of antidepressants could not explain the reduced BP. Women are predisposed to depression with which, not BMI and CRP, but SBP is inversely associated. Anti-inflammatory substances produced in depressed persons might explain the slightly lower BP

    Kıvırcık, Sakız ve Gökçeada Yerli Irk Dişi Kuzuların İlk Yaş Üreme ve Büyüme Özellikleri

    Get PDF
    Bu çalışma, Bandırma Koyunculuk Araştırma İstasyonunda yetiştirilen Kıvırcık, Sakız ve Gökçeada yerli koyun ırklarımızın ilk yaş üreme özellikleri ve büyüme performansını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada ilk yaş üreme özellikleri için 15 baş Kıvırcık, 8 baş Sakız ve 10 baş Gökçeada dişi kuzu, büyüme özellikleri için ise 16 baş Kıvırcık, 12 baş Sakız ve 11 baş Gökçeada dişi kuzunun verileri kullanılmıştır. Kızgınlık tespitleri kuzuların beşinci ayını doldurması ile beraber arama koçları ile on iki saat arayla günde iki kez yapılmıştır. Kıvırcık, Sakız ve Gökçeada kuzularında ilk kızgınlık canlı ağırlığı sırasıyla; 37,93; 33,35 ve 29,75 kg, ilk kızgınlık yaşı; 315, 320 ve 337 gün, kızgınlık süresi; 30,99; 25,85 ve 20,28 saat, kızgınlık siklusu; 16,59; 17,91 ve 17,76 gün bulunmuştur. Kıvırcık, Sakız ve Gökçeada dişi kuzuların doğum ağırlığı sırasıyla; 3,64; 3,90; 3,28 kg, sütten kesim ağırlığı; 31,01; 25,44 ve 23,67 kg, altıncı ay canlı ağırlığı; 32,87; 26,95 ve 24,15 kg, bir yaş canlı ağırlığı; 39,01; 30,95 ve 30,27 kg ve günlük canlı ağırlık artışı; 0,271; 0,257 ve 0,202 kg bulunmuştur.This study was conducted to determine first age reproduction characteristics of indigenous Kıvırcık, Sakız and Gökçeada sheep breeds and growth performances of ewe lambs which have been kept in Bandırma Sheep Research Station (BSRS). The data of reproduction characteristics of ewes and growth characteristics of lambs were collected on 15 Kıvırcık, 8 Sakız and 10 Gökçeada ewes, and on 16 Kıvırcık, 12 Sakız and 11 Gökçeada lambs, respectively. After the lambs completed their fifth month ages, estrus detection was carried out with a teaser ram twice a day with 12 hour intervals. For the Kıvırcık, Sakız and Gökçeada lambs, the first oestrus weights were 37.93, 33.35 and 29.75 kg; first oestrus ages were 315, 320 and 337 days; oestrus durations were 30.99, 25.85 and 20.28 hours and the duration of the oestrus cycles were 16.59, 19.91 and 17.76 days, respectively. The birth weights of Kıvırcık, Sakız and Gökçeada lambs were found to be 3.64, 3.91, 3.28 kg; the weaning weight (WW), 31.01, 25.44 and 23.67 kg, the six month live weight (SMLW), 32.87, 26.95 and 24.15 kg, the yearling live weight (YLW), 39.01, 30.95 and 30.27 kg and the average daily weight gain (ADWG), 0.271 0.257 and 0.202 kg, respectivel

    The Effect of Discharging Patients with Low Hemoglobin Levels on Hospital Readmission and Quality of Life after Adult Spinal Deformity Surgery

    Get PDF
    Adult spine deformity; Anemia; Patient outcome assessmentDeformidad de la columna en adultos; Anemia; Evaluación del resultado del pacienteDeformitat de la columna en adults; Anèmia; Avaluació dels resultats del pacientStudy Design Retrospective cohort. Purpose This study aims to evaluate the impact of anemia on functional outcomes, health-related quality of life (HRQoL), and early hospital readmission (EHR) rates after adult spinal deformity (ASD) surgery at the time of discharge from the hospital. Overview of Literature Concerns with risks of transfusion, insufficient evidence for its benefits, and the possibility of associated adverse outcomes have led to restrictive transfusion practices. Therefore, patients are discharged according to patient blood management programs that are implemented in hospitals nationwide to reduce unnecessary blood transfusions. However, not many comprehensive kinds of studies exist on the effect of postoperative anemia on functional life and complications. Methods Anemia severity was defined following the 2011 World Health Organization guidelines. All patients had HRQoL tests as well as complete blood counts pre- and postoperatively. EHR is the admission within 30 days of discharge and was used as the dependent parameter. Results This study comprised 225 surgically treated ASD patients with a median age of 62.0 years, predominantly women (80%). Of the 225 patients, 82, 137, and six had mild, moderate, and severe anemia at the time of discharge, respectively. Seventeen of the patients (mild [11, 64.7%]; moderate [5, 29.4%]; severe [1, 5.9%]) were readmitted within 30 days. The mean hemoglobin values were higher in readmitted patients (p=0.071). Infection was the leading cause of readmission (n=12), but a low hemoglobin level was not observed in any of these patients at the time of discharge. Except for Scoliosis Research Society-22 questionnaire, HRQoL improvements did not reach statistical significance in early readmitted patients in the first year after surgery. Conclusions The results of this study demonstrated that the occurrence and the severity of postoperative anemia are not associated with EHR in surgically treated patients with ASD. The findings of the current research suggested that clinical awareness of the parameters other than postoperative anemia may be crucial. Thus, improvements in HRQoL scores were poor in early readmitted patients 1 year after surgery.European Spine Study Group is a clinical research group funded by a research grant from DePuy-Synthes

    Reproductıve and Growth Chacterıstıcs First Age of Bandırma-I and BandırmaII Crossbred Ewe Lambs

    Get PDF
    Bu çalışmanın amacı, Marmara Hayvancılık Araştırma Enstitüsü’nde yetiştirilen Bandırma-I ve Bandırma-II melez kuzuların ilk yaş üreme özelliklerini ve büyüme performansını araştırmaktır. Kuzular, 3 aylık yaştan sonra bir sürü olarak bakılmıştır. Kızgınlık tespiti arama koçları yardımı ile günde iki defa on iki saat arayla yapılmıştır. Araştırmada, ilk yaş üreme özellikleri için 20 baş dişi Bandırma-I, 21 baş dişi Bandırma-II genotipi kuzu, büyüme özellikleri içinde 99 baş Bandırma-I ve 89 baş Bandırma-II kuzu materyali kullanılmıştır. Bandırma-I ve Bandırma-II kuzularında sırasıyla; ilk kızgınlık canlı ağırlığı, 45.30 kg ve 47.30 kg, ilk kızgınlık yaşı 317.73 gün ve 321.330 gün, kızgınlık süresi 19.42 saat ve 21.23 saat, kızgınlık siklusu 16.12 gün ve 17.07 gün, gebelik süresi 145.74 gün ve 145.87 gün, doğum ağırlığı (DA), 4.23 kg ve 4.12 kg, sütten kesim ağırlığı (SKA), 35.45 kg ve 34.27 kg, altıncı ay canlı ağırlığı (AACA) 46.03 kg ve 44.17 kg, bir yaş ağırlığı (BYCA) 47.97 kg ve 46.64 kg ve günlük canlı ağırlık artışı (GCAA), 0.394 kg ve 0.381 kg bulunmuştur. Kızgınlık süresi, siklusu ve ilk kızgınlık canlı ağırlığı üzerine genotip, ana yaşı ve doğum tipinin etkisi önemsiz (P>0.05) bulunmuştur. Kuzuların DA, SKA, AACA, BYCA ve GCAA üzerine genotip etkisi önemsiz (P>0.05), ana yaşı, doğum tipi ve cinsiyetin etkisi önemli (P<0.01) bulunmuştur. Sonuç olarak, Bandırma-I ve Bandırma-II genotipileri, ilk yaş üreme özellikleri ve canlı ağırlıklar bakımından benzer bulunmuştur.The purpose of the study was to investigate first age reproduction and growth characteristics of Bandırma-I and Bandırma-II crossbred lambs which have been keeping on Marmara Livestock Research Institute. Bandırma-I and Bandırma-II females were kept to gather in a single flock after 3 month of age. The oestrus detection was performed twice a day (per twelve hours) by using teaser rams. The materials of the study were used 21 head female for first age reproductive traits and for growth characteristics 99 head and 89 head Bandırma-I and Bandırma-II lamb. The results of live weight first oestrus for Bandırma-I and Bandırma-II lambs were 45.30 kg and 47.30 kg, age of first oestrus 317.73 day and 321.330 day, the duration of oestrus 19.42 hour and 21.23 hour the duration of the cycle 16.12 day and 17.07 day, the duration of gestation length 145.74 day and 145.87 day, birth weight (BW) 4.23 kg and 4.12 kg, weaning weight (WWLW) 35.45 kg and 34.27 kg, six mount live weight (SMLW) 46.03 kg and 44.17 kg, yearling live weight (YLW) 47.97 kg and 46.634 kg and average daily live weight gain (ADLG), 0.394 kg and 0.381 kg respectively. The effects of genotype on BW, WW, SMLW, YLW and DLWG were not significant statistically whereas the effects of age of dam, birth type, and sex on growth characteristic were significant (P<0.001). In conclusion, Bandırma-I and Bandırma-II crossbred lambs were similar first age reproduction and growth characteristic of lambs

    ORMAN ÜRÜNLERİ İŞLETMELERİNDE ODUNSU ATIK YÖNETİMİ UYGULAMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

    Get PDF
    Doğal kaynakların sınırlı olduğu günümüzde atık malzemelerin değerlendirilerek yeni ürünler olarak ekonomiye kazandırılması önemli bir rol oynamaktadır. Bu çalışmada, Muğla İli genelindeki orman ürünleri endüstrisi işletmelerinde ortaya çıkan odun atıklarını değerlendirilme yöntemleri araştırılmıştır. Bu kapsamda, 50 orman ürünleri işletmesine anket uygulanmıştır. Elde edilen veriler parametrik olmayan yöntemlerle analiz edilmiştir. Orman ürünleri işletmelerinin odun atıklarını değerlendirme yöntemleri araştırılarak mevcut durum açıklanmıştır. Daha sonra ise, işletmelerde odun atık yönetiminde kullanılan alternatif yöntemler değerlendirilmiştir. İşletmelerin, düşük yatırım maliyetleri ile odun atıklarını piyasaya alternatif ürünler şeklinde sunarak, sınırlı kaynakların kullanılmasına katkı sağlayabilecekleri ve yeni bir gelir kalemi oluşturabilecekleri sonucuna ulaşılmıştır
    corecore